Otomotiv ve motorsporlarında bir otorite; İskender Aruoba.
İskender Aruoba'yı ; motorsporları ve otomotiv sanayi üzerine olan geçmişi, girişimlerini ve gazetelerden okuduğum yazılarıyla biliyorum...
Ekonomik veya başka sebeplerle Referans Gazetesi (önceki adı Finansal Forum) eritilerek! yeniden yapılanan Radikal Gazetesi'ne eklendi. Deyim yerindeyse birleştirildi, ortadan kaldırıldı!
Yenilenme sırasında, yeni yazarlar geldi bazılarıda gitti. İskender Aruoba'da gidenlerden biri. Tabii ki, işin iç yüzünü bilmiyoruz; kendimi gitti, ayrılmak zorunda mı bırakıldı?
Türkiye'de; motorsporlarının son durumu, ne yapılması gerektiğini, otomotiv sanayi özellikle de otobüs üretiminde Avrupa'da bir ülkenin ilk sırada olup belediyelerin yurtdışından otobüs almasını eleştiren yazılarını özledik. Yazılarda eleştiri ve yol gösterici unsurlar olduğu kadar pek az bilinen gerçekleri de görüyoruz.
Radikal Gazetesi'nde İskender Aruoba'nın adı görünmediği gibi eski yazıları da bulunmuyor. Ancak arama motorlarında çıkıyor.
Zaman içinde, bu yazıları belki bulabilmek okuyabilmek mümkün olmayacak.Bu sebeple ilginç olan yazılardan alıntılar eklemek istiyorum.
Önce, kendi sitesinden İskender Aruoba kimdir?
İskender Aruoba, nerede ise tüm çalışma hayatını Otomotiv Endüstrisinde geçirmiş bir Mühendis.
Otomobil Sporları ile 1965 yılında Güney Fransa’da bir pistte tanışan Aruoba, daha sonra 1968’de, ülkemizde FIA Kurallarına uygun olarak yapılan ilk organizasyon olan “Trakya Rallisi” ne katıldı. Aynı yıl “Anadol” ile “Asya-Afrika-Avrupa” Turu yaptı.
Kenya’da Yarı Safari sayılan Coca-Cola 500 Rally’sine “otomobil sporundaki Pilotluk hocam” dediği ünlü rallici Johny Boyes ile beraber girdi. Ankara’da 1969 yılında ülkenin ilk Otomobil Kulübü olan OKD-Otomobil Kulübü Derneği’nin kuruluşuna öncülük etti.
OKD, daha sonraki yıllarda kurulacak olan Otomobil Sporları Federasyonun ilk çekirdeği oldu.
1970-1992 yılları arasında pilotluk, kulüp yöneticiliği, ralli organizatörlüğü, pilot hocalığı gibi görevler üstlendi. Bugün ülkenin en eski ralli’si olan Hitit Rallisi’nin, halen en uzun Ralli olan Cumhuriyet Rallisi’nin (Ankara-Samsun-Ankara) ve ilk Pist Yarışı’nın (Ankara Oran Pisti) organizasyonunda aktif görev aldı.
Aruoba, yurt dışında, dünyanın ilk “Paris-Dakar” parkuru olan “1974 Londra-Sahra-Münih” ve halen dünyanın en uzun rallisi olan “1977 Londra-Sydney” rallilerine Türk Milli Takım Kaptanı olarak katıldı. Bu yarışta ülkemiz adına Milli Takımlar Kupasını kazanma gururunu yaşadı
Tour d’Mediterrane” Rallisini Güney Fransa Otomobil Kulübü ile birlikte organize etti. Bunun dışında “Pekin-Paris”, “Midnight-Sun-Redsea”, “Targa Turkey” rallilerinin organizasyon komitelerinde bulundu. “2000 London-Sydney” ve “2004 London-Sydney” Rallilerinin Türkiye ayaklarını organize etti. Ülkemizin ilk Yerli Otomobilleri; ANADOL STC, MURAT 124, ve RENAULT 12’nin ilk yarış versiyonlarının hazırlanması aşamalarında bulundu. Aruoba, 1992 senesinde, Opel Motorsport AŞ.’nin kurucu Genel Müdürlüğü görevini üstlendi. Bu görevi esnasında 40’ın üzerinde pilot ve onların yetiştirdikleri genç pilotu Türk otomobil sporlarına kazandırdı.
Aruoba, 2002’den bu yana, Ege bölgesinde Otomobil Sporlarının gelişmesine yardımcı olmak amacıyla EOSK’ta Başkanlık görevini yürütüyor.
Bu hafta otobüs fuarı vardı. Halka sualler sordum. Ancak ‘Otobüs’e girmeden!’ Sn. Savunma bakanımızın bir açıklamasına değinmek istiyorum.
Pilotsuz büyük boyTürk uçağı üretilmiş, ancak Sn. Gönül motorun ithal edildiğini söylemiş. Sn. Bakanımız göğsünü gererek ‘yerli’ diyebilir. Bugün dünya endüstrisinin geldiği noktada, bırakın her şeyin aynı fabrikada üretilmesini, aynı kıtada üretilmesi bile ‘ticari’ olarak geçerli değil. Yerlileşme ‘çizim masasına’ hâkimiyettir. Eğer üreteceğiniz ‘araç’
Pilotsuz büyük boyTürk uçağı üretilmiş, ancak Sn. Gönül motorun ithal edildiğini söylemiş. Sn. Bakanımız göğsünü gererek ‘yerli’ diyebilir. Bugün dünya endüstrisinin geldiği noktada, bırakın her şeyin aynı fabrikada üretilmesini, aynı kıtada üretilmesi bile ‘ticari’ olarak geçerli değil. Yerlileşme ‘çizim masasına’ hâkimiyettir. Eğer üreteceğiniz ‘araç’
o pazarın (ülkenin) çok özel şartları göz önüne alınarak, o ülkenin insanı tarafından tasarlandı ise ‘yerlidir’. (Alaska ve Suudi Arabistan’da kullanılacak araç farklıdır. Sadece iklim
için değil, mesela Arabistan’da kadınların araba kullanması yasak!) En ‘Alman’ ya da ‘Fransız’ otomobilini çoğunlukla İtalyan desinatörler çizebilir. Hatta ‘bizim’ Murat Günak da çizebilir ancak bu ‘O’ otomobili İtalyan ya da Türk yapmaz.
Pilotsuz uçağa, ilk Türk uçak üreticisi Vecihi Hürkuş’a (1896-1969) izafeten, ‘HÜRKUŞ’ adı verilmiş. Umarım sonrakine de Nuri Demirağ (1886-1957) adı konur.
Bu iki Türk eğer zamanında devlet tarafından desteklenmiş olsa idi, bugün Türkiye tamamen sanayileşmiş olurdu.
Nuri Demirağ’ın ürettiği son uçak; ABD’ye ikinci harbi kazandıran ‘DC 2’dan daha üstündü!
En büyük destekçileri Atatürk ölünce, böyle başarıları karşılıksız bırakmayan devletimiz Hürkuş’u hapse atıp, Demirağ’ı iflas ettirdi!
Kimi ‘kötü çocuklar’ bu kararların altında Türk pazarına sahip çıkmaya çalışan ABD’nin olduğuna dair dedikodular dahi çıkarttılar!
Yeri gelmişken Sn. Gönül’e bir hatırlatma; dedikoduya göre, Deniz Kuvvetleri hala torpil ithal ediyormuş! Oysa 1886 ve 1887’de Abdülhamit ve Abdülmecit adlı Denizaltılar, İsveçli bir mühendise çizdirilip, parçaları İngiltere’de döktürülüp, Taş kızak tersanesinde Osmanlı mühendislerince üretilmişti!
Bunlar dünyanın ilk su altında torpil atabilen denizaltıları idi. Tersane komutanı
Miralay İsmail Hakkı bey, bu işe devam
etmek istedi ise de ‘nedense!’ olmadı?
500 metreye inen üç kişilik batiskaf, su altı robotları, su altı konuşma aygıtları vs. üreten Erkan Ayral diye bir ‘Türk vatandaşı’ halen var. O da Muğla ağrı ceza mahkemesinde yargılandı! İlginizi çeker, belki de tanımak istersiniz diye yazıyorum!
Binelim otobüsümüze! Sizlere uzun yerli
otobüsler hangisi, ne kadar üretiliyor filan yazmayacağım. Bu bilgiler Radikal’de sık sık çıkıyor. Gözünüzde kolay canlansın diye
yaklaşık rakamlar yazıyorum; ülkede
son 30 yılda nüfusun yarısı köyden şehre
göç etmiş. Yani 30 yıl önceki -zaten yetersiz
olan- alt yapıya ilaveten şehirlerimizde 36 milyon kişiye daha ulaşım lazım.
Türk halkı, fuarı gezip görenler dâhil! Gördüklerinin ‘yerli’ olduğuna inanmıyor! Bu defa büyük harf ile yazayım; TÜRK OTOBÜS ENDÜSTRİSİ TEKNİK VE SAYISAL OLARAK ÜLKENİN TÜM İHTİYACINI KARŞILAYABİLİR. Yani, İzmit’in yaptığı gibi; ‘Efendim, biz çok çevreciyiz, onun için feşmekân tip otobüs ithal ediyoruz; İhalelerimiz gayet kanuni!’ demek, bu işi bilenleri eşek yerine koymaktır.
Otobüs, özellikle şehir içi otobüsleri, otomobil gibi üretilip vitrinden satılmaz; devletler, belediyeler, toptan alıcılar ne istediklerini fabrika ile uzun uzun konuşur, şartname hazırlanır ona göre imalat yapılır.
Otobüs ‘montaj maliyeti’ en yüksek olandır. İthal otobüs almakla, kendi endüstrimiz yabancı marka üretiyor bile olsa, rahatlıkla milli gelire katacağımızı dışarı yolluyoruz. Bunu önlemenin bir tek yolu var; benim ısrarlı girişimlerim ile OSD genel sekreteri Sn. Prof Tezer ve Karayolu ve trafik uzmanı Prof. Ilıcalı ile geçtiğimiz aylarda bir toplantı yapmıştık.
OSD’de bu konuda ciddi çalışmalar da var. Prof. Ilıcalı birçok başka Belediyenin olduğu gibi İstanbul Belediyesinin de danışmanı.
Sayın Topbaş’tan, Belediyenin OSD aracılığında, yerli endüstri ile bir araya gelip ‘şartlara göre yerli otobüs’ çalışmasını tavsiye etmiş, hatta olumlu cevap almıştı. Sn. Topbaş tüm Belediye Başkanlarına iyi örnek olmalı. Haydi, bilge Başkan!
http://www.radikal.com.tr/yazar_arsiv.php?yazarno=156&tarih=26/09/2005
Çin otomobili, Pavarotti..
Çinliler 1956'da ilk otomobil olarak Zıl-157'yi Sovyet Rusya'dan SKD (Semi knocked down- montajı yapılmamış otomobil) olarak alıp yaptılar. Adını'da Jiefang-Kurtuluş koydular. iki yıl sonra; bu defa ilk 'binek otomobili' olarak (aslında Cadillac taklidi olan) Rus Zıl Limusini Hongji-Kızıl Bayrak markası ile ürettiler.
O güne kadar sadece tarım ile meşgul olmuş Çinliler, demode Rus vasıtalarından hareketle, bir otomotiv endüstrisi kuramazlardı.
Tarihte birçok yeniliği de Çinlilerin bulduğu bir gerçektir.
Sonunda, 1984'de Shangai-Vılkswagen kuruldu; ve ardından GM, Honda, Toyota, Nissan, ve Hyundai ülkeye gelip montaj fabrikaları kurdular. Ayni dönemde Deely ve Chery milli markalar olarak ortaya çıktı. Çin'in 2001'de Dünya Ticaret Organizasyonu'na (WTO) üye olması ile otomotiv endüstrisi 'patladı'. Şimdilerde eski, yeni Çin tasarımı ile üretim yapan 44 Çin markası var. ancak, ürettikleri otomobiller de patlıyor!?.
GM, Opel Frontera'yı taklit ederek bir Suv yapan Çin şirketini mahkemeye verecekken, bu araç Avrupa Otomobil Güvenlik Testlerinde, 'sıfır' aldı. Önden 64 Km./saat, yandan da 50 Km/saat sürat ile yapılan çarpma testlerinde şoför mahallinde oturanların kesin öleceği, ya da ölümcül yara alacağı ortaya çıktı. Bu testler Euroncap-Avrupa Yeni Otomobil Değerlendirme Programı tarafından yapılıyor. Bu testler sonucu otomobillere yıldız veriliyor. Beş; iyi, dört; yeterli, üç; marjinal-sınırda, iki; zayıf, bir; kötü. Sıfır ise 'bu otomobil kullanılmamalı' demek oluyor.
Yani, 2002 model Opel Frontera, üç yıldız alıyor; taklidi sıfır!
Bir test haberi de Rusya'dan! Hani şu Çinlilere otomobil yapmayı öğreten Ruslardan!, Rusya'nın en önemli otomobil dergilerinden AvtoRevu, bir Çin markası için çarpma testi organize ediyor; Markanın yöneticileri de orada; ancak 'Resmen değiliz' diyorlar. Bu marka Rusya'da 2006'da 702 adet satmışken, 9 bin dolarlık fiyatı ile 2007'nin ilk yarısında 10 bin 119 adet satmış!!......
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=232455
Yeni otomobil mi alacaksınız?
Dostlarım bana otomobil ile ilgili sualler sorarlar. Bilgimin erdiği kadar cevap veririm. Radikal'e yazdığımdan bu yana ise okuyuculardan da ciddi sualler geliyor. İnsanlar otomobil seçmekte zorlanıyorlar. Acaba turbo alınırsa motor çabuk mu aşınır, benzinli mi alsam mazotlu mu, gazlı en ucuz diyorlar ne dersiniz? Mini bir otomobil ile şehirlerarası gidilir mi? Sualler uzadıkça uzuyor, çünkü otomobil almak artık çok kolay; at imzayı al otomobili.. 'Borç yiğidin kamçısı' nasıl olsa!
Ama iş seçime kalırsa, saymakla bitmeyecek kadar çok marka ve tip var.
Çocukluğumdan beri otomobil dergileri okur, otomobil dünyasını takip etmeye çalışırım. O dönemlerde TV, internet vs. olmadığı için, öğrenebileceğiniz yegane yer yabancı dergiler idi. Ama her yerde bulamazdınız. Yabancı dergi ve kitapları yazın İstanbul'a gelince Tünel'deki Haşet kitabevinden alırdım. Tahsil yaptığım Ankara'da ise Bulvar'da, Akay Kitabevi vardı; İkinci katında bazen İngilizce kitaplar bulunurdu ama, Otomobil kitabı ve dergisi pek yoktu. 1950'li yılların sonuna doğru, yine Bulvar'daki Sergen Pastanesi yanındaki Sergen Kıraathanesi'ni, sahibi 'kavga oluyor!' gerekçesi ile kapattı; Orası önce 'American Library' oldu; sonrada Tarhan Kitabevi. Burası harçlığımı ve Radyo Çocuk Saati'nden aldığım paraları harcadığım başlıca yerdi.
Popular Mechanics, Car and Driver, Autocar, Automobile Magazine, Road and Track vs. nerede ise ezberlediğim dergiler. Çoğuna aboneliğim devam eder; ama artık internette! Basıldıktan sonra iki ay beklemem gerekmiyor; 10 dakika sonra karşımda..
Bahsi geçen 1950'li 60'lı yıllarda kimse kimseye yeni otomobil alırken pek sormazdı! Çünkü seçenekler belli idi. Çok paranız varsa, Cadillac alacaksınız, ya da Mercedes. Mercedes'in de kırk tane tip yok; 180 var 220 var. Cadillac pahallı ise, Buick, Chrysler var. Sonra Chevrolet var; Belair'i var, V8'i var, sonra İmpala çıktı. Ford için ise 6 ya da 8 silindir seçeneği var. Tek kapı, 4 kapı veya steyşın!. İngiliz arabalarından Humber, Triumph var. Alman Opel, Ford, VW var. Alfa Romeo, Ferrari, Lancia duyuyoruz ama ortada yoklar. 'Devrilmez' denen Citroen 'Traction avant'lar gelmiş. Arkadan motorlu Renault Dauphine var; ve en meşhur Peugeot 404 Ve 504. Yahudi Mercedes'i, Nedense?
Sonra, Anadol ile başlandı... Peki; bugün, bu kadar seçeneğin arasında, bizim ülkede otomobil alırken neye bakmamız gerek o zaman?
Basit bir cevabı var; YERLİ otomobil almamız gerek..
Devletler, gümrük anlaşmaları yapabilirler. Resmen, gümrük, ÖTV, vergi vs. gibi yollar ile 'yerli malı' kullandırmayı teşvik edemeyebilirler!
Peki; biz, vatandaşlar, tüketiciler!; bizde gümrük anlaşmalarını imzalamadık ya... Almayıveririz...
Yerli otomobil ne demek; ülkede yatırım yapmış marka demek..
İlk 'üçlü' yani Ford, Fiat ve Renault, 40 yıldır otomobil üretiyor. Onları Honda, Hyundai, Toyota, takip etti. Ticari araç üretenler, ayrıca Opel/GM gibi devletin lakaydi yüzünden fabrikasını kapatmış; ama nerede ise harcadığı dövizin çoğunu, parça ithal ederek geri veren marka da var.
Binek otoların dışında, 10 marka kamyon, otobüs, minibüs üretimi ile meşgul... Yani Ülkemizde 18 tane yatırım yapmış, bizimle kader paylaşmış marka var. Bunların binek otomobillerin'de de ne özellik isterseniz, o da var.
Karşıda; beş kuruş vermeden; yatırımı bayilere yaptıran diğer markalar.. Şimdi bir de Çin, Hint malları kapıda! Buna 'derenin taşı ile derenin kuşunu vurmak' derler!.
Yerli markalar toplumun ihtiyacı olan otomobil tiplerinin yüzde 99'unu karşılıyorlar. Ferrari, Porsche tipi otomobilim 'olmadan yaşayamam!' diyeniniz bunlardan alsın; serbest pazar var..
Ancak ben okuyucularıma karşı yerli endüstrinin avukatlığını yapacağım; sadece otomobil de değil; elektrikli ev eşyası, tekstil, gıda, vs. ne varsa.!
Herkesin de külahını önüne koyup düşünmesini tavsiye ederim.
Sakın sadece milliyetperverlikten böyle bir karar aldığımı sanmayın; 40 milyar dolar dış ticaret açığının payıma düşenini azaltmağa çalışıyorum. Benim o kadar çok param yok!
Kaynaklar; http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=233086
http http://www.radikal.com.tr/yazar_arsiv.php?yazarno=156&tarih=28/05/2007
http://www.radikal.com.tr/yazar_arsiv.php?yazarno=156&ek=&tarih=11/12/2010&sonuc_sayfasi=40
http://otolist.blogspot.com/2009/03/motorsporlari-ve-turkiye.html
http://otolist.blogspot.com/2010/03/arac-uretme-cabalari.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız Bizim İçin Değerlidir..