Yerli Araç Kullan, TÜRKİYE Kazansın.Vatandaşımız KAZANSIN

Türkiye, Otonom Araç Teknolojileri için Hazır mı?

2030 yılına kadar Avrupa'da satılan yeni araçların %40'ının otonom sürüş özelliklerine sahip olması öngörülüyor. 2024 yılında küresel pazarda 41 milyar USD büyüklüğüne ulaşan otonom araç teknolojisi, ulaşımda devrim niteliğinde bir dönüşümü beraberinde getiriyor. Peki, bu teknolojiyi daha yakından tanıyalım ve Türkiye’nin bu alandaki hazırlıklarına göz atalım.



Otonom Araçlarda 5 Seviye

Otonom araçlar, gelişmiş sürüş özelliklerine göre beş farklı seviyede sınıflandırılır:

1. Seviye 0 – Hiçbir Otomasyon Yok: Araç tamamen sürücü kontrolündedir.

2. Seviye 1 – Sürücü Desteği: Araç, adaptif hız sabitleyici (ACC) gibi tek bir otomasyon sistemine sahiptir, ancak kontrol sürücüde kalır.

3. Seviye 2 – Kısmi Otomasyon: Araç, hız kontrolü ve direksiyon yardımı gibi birden fazla otomasyon sistemini eş zamanlı olarak yönetebilir.

4. Seviye 3 – Koşullu Otomasyon: Araç, belirli koşullarda tüm sürüş görevlerini yerine getirir. Sürücü, gerektiğinde müdahale için hazır olmalıdır.

5. Seviye 4 – Yüksek Otomasyon: Araç, otoyollar veya belirli şehir merkezleri gibi alanlarda tamamen sürücüsüz çalışabilir.

6. Seviye 5 – Tam Otomasyon: Araç, tüm koşullarda tamamen otonom çalışır ve insan müdahalesine gerek duymaz.

Seviye Kontrol Kimde Örnek

0 İnsan Geleneksel araçlar

1 İnsan + Araç Adaptive Cruise Control – ACC özellikli araçlar

2 İnsan + Araç Tesla Autopilot vb.

3 Araç Audi A8 vb. 

4 Araç Waymo, Baidu Robotaxi vb.

5 Araç Konsept araçlar



Türkiye’de Otonom Araçlar için Yönetmelik Ne Anlama Geliyor?

Türkiye’de sürücüsüz araçlara yönelik yasal düzenlemeler adına 2024 yılında önemli bir adım atıldı. Dün yayımlanan yeni yönetmelik, otonom araç üretimi ve kullanımına rehberlik edecek standartlar ve güvenlik protokolleri içeriyor.

Bu Düzenleme Neden Gereklidir?

Teknolojik Gelişmelerle Uyum: Otonom araçların test edilmesi, üretilmesi ve kullanılmasına izin veren bu yönetmelik, yerli teknoloji şirketleri ve otomotiv sektörünü destekleyecek.

Trafik Güvenliğini Artırma: Otonom araçların akıllı trafik yönetimi sistemleriyle entegre çalışması, trafik sıkışıklığını ve kazaları azaltacaktır.

Yasal ve Etik Sorumlulukların Belirlenmesi: Olası kazalarda sigorta ve tazminat süreçlerini yasal bir çerçeveye oturtacaktır.


Türkiye, Otonom Araçlara Hazır mı?

Türkiye’nin bu konuda hazır olup olmadığını dört temel yaklaşımla inceleyebiliriz:

1. Yasal Düzenlemeler

Yeni yayımlanan yönetmelik, otonom araçlar için atılan önemli bir adımdır. Ancak, bu düzenlemenin tam anlamıyla yerleşmesi ve kusurların giderilmesi için 2030 yılına kadar geçen süreçte sürekli revizyona ihtiyaç duyulacaktır.

2. Teknolojik ve Altyapısal Hazırlık

5G Teknolojisi: Otonom araçların çalışabilmesi için yüksek hızlı ve kesintisiz bir iletişim ağı gereklidir. Türkiye’de 5G teknolojisinin yaygınlaşması hızlandırılmalıdır.

Akıllı Yol Sistemleri: Dijital trafik levhaları ve sensörlerle desteklenen akıllı yol altyapısına dair yatırımlar sınırlıdır.

Şehir Planlaması: Akıllı ulaşım sistemlerine yönelik düzenlemeler yapılmalıdır.

3. Yerli Teknoloji ve Sanayi Desteği

Türkiye’nin yerli üretim potansiyeli, otonom araç teknolojisinde önemli bir avantajdır:

TOGG: Türkiye’nin ilk yerli elektrikli aracı, otonom sürüş özelliklerini geliştirme hedefindedir.

Yerli Teknoloji Firmaları: Sensör, yapay zekâ ve yazılım geliştirme alanında dünya standartlarında çözümler üretilmektedir.

4. Trafik Güvenliği ve Eğitim

Türkiye’de kurallara uyulmaması, trafik güvenliğini zorlaştıran bir sorundur. Otonom araçların güvenli şekilde kullanılabilmesi için toplumda eğitim ve bilinç düzeyinin artırılması gereklidir.

Otonom Dönüşüm Nerede Başlar?

Otonom dönüşümün Türkiye’de en hızlı şekilde ticari araçlar alanında gerçekleşmesi beklenmektedir. Özellikle kargo taşımacılığı ve ağır vasıta araçlarında büyük bir devrim yaşanacaktır.

Düşünün ki bir ticari aracın yüklemesini yaptıktan sonra teslimat adresini giriyorsunuz, araç tamamen otonom şekilde koordinatlara ulaşıyor ve müşteriye teslimat yapıyor. Bu dönüşüm, lojistik maliyetlerini azaltırken, şoför ihtiyacını da önemli ölçüde düşürecektir. Ancak bu durum, yeni toplumsal sorunları da beraberinde getirebilir ve bu alanda düzenlemelerin yapılması kaçınılmazdır.

Sonuç

Türkiye, otonom araç teknolojileri için önemli adımlar atmaya başlamış olsa da yasal düzenlemeler, altyapı hazırlıkları ve toplumsal farkındalık gibi konularda daha fazla ilerleme gereklidir. Teknolojik gelişmelere uyum sağlandıkça ve bu konuda kararlı adımlar atıldıkça, Türkiye’nin küresel rekabet gücünün artacağı açıktır.

Otonom araçlar sadece bir ulaşım teknolojisi değil, aynı zamanda toplumsal bir dönüşümün kapısını aralayan bir devrimdir.


 Otonom Sürüşlü Araçlar Yönetmeliği Görüş Seti


Otonom sürüş konusu hem teknik hem de hukuksal boyutlarıyla ele alınması gereken bir konu. Dünya çapında henüz bir mutabakat sağlanmayan teknolojik alt yapılar söz konusu. İnsana ihtiyaç duymayan araçlar büyük bir konfor getirdiği gibi tüm ekosistemi değiştirecek birçok girdiyi de beraberinde getiriyor. Gelecekte paylaşımlı araç ekonomisini de geliştireceğini öngörüyoruz.

İleri sürüş destek sistemleriyle yeni araçlarda otonom sürüşe adaptasyona başlamış olduk. Otonom sürüş teknolojisinin en çok adapte edildiği araçlar ise elektrikli araçlar, sürüş güvenliği de irdelenmesi gereken en önemli konu. Araç üreticileri yol ve trafik şartları mı akıllı olmalı, araç mı akıllı olmalı hususunda henüz mutabakata varmış değil.

Bir diğer konu otonom sürüş kamera yöntemiyle mi yoksa GPS ile mi yönetilmeli konusu, ki Tesla kamera seçeneğini tercih eden üreticilerden. Lidarı veya sensörleri kullanan üreticiler de mevcut. Dolayısıyla Çarpışma Önleme Sistemi, Şerit Takip Sistemi gibi sistemler otonom sürüşün aslında bir parçası. Artık yeni birçok otomobil düşük hızlı seyirlerde dur-kalklarda zaten otonom sürüşü kullanıyor. Togg da bu otomobillerden biri. Tamamen sürücüsüz otonom konusunda halen testler devam ediyor. Ancak sürücüsüz araçlara uyum sağlayan bir ülke henüz yok. 

Bu araçlardaki olası kaza durumlarını yorumlayacak ve regüle edecek hukuki bir altyapıya ihtiyaç olduğundan yönetmelik önemli bir gelişme olarak karşımıza çıkıyor. Yayınlanan yönetmelik teknik boyutta tanımlama ve tespitte çok değerli. Diğer yandan Çıkan yönetmeliğin teknik detaylar ve kısaltmalar dışında nihai tüketicinin de anlayabileceği minvalde, sadeleştirilmiş şekliyle de ifade edilmesi ayrıca önem taşıyor. 

Hukuki süreci başlatmak adına da çok değerli bir gelişme. Avrupa mutabakatları çerçevesinde artık araç parkının ve yollardaki dinamik sürüşlerin nereye evrileceği konusunda önemli bir işaret olarak değerlendiriyoruz. Eşzamanlı olarak Avrupa’da da tanımlanmaya çalışılıyor. En basitinden el işaretiyle açılan bir kapı da otonom sürüşün bir parçası, el işaretiyle aracın kapılarını açarken bir motosikletin size çarpması, hukuki bir konu. Veya otonom sürüşle ilerlerken trafik ışıklarından kaynaklı bir durumda karşıdan gelen bir araçla çarpıştınız, bu gibi binlerce senaryo ortaya çıkacaktır. Bu hukuki zemini çok iyi tanımlamak gerekiyor. Ekosistem anlamında değerlendirmek gerekiyor.




Örneğin aşırı güneşte veya parlaklıkta kamera algılayabilir, GPS’i hava şartları etkileyebilir, sensörler arızalanabilir, lidarlar bazı riskleri göremeyebilir. Otonom sürüşle ilgili olarak ekosistemi ve hukuki zemini oturtmak gerekiyor. Akıllı yollar konusu ön planda olacaktır. Her üretici ve her ülke kendi ekosistemini kullanmaya çalışıyor. Bugün konuştuğumuz bu konular mevzuat olarak karşımıza çıksa da ilerleyen yıllarda ete kemiğe bürünmüş biçimde karşımıza çıkacak. Belirli markaların belirli il ve ilçelerde, belirli güzergahlarda ve saatlerde otonomu desteklediğini göreceğiz. 5G’nin beklenmesindeki nedenlerden biri de araçlardaki bağlanabilirlik. Nokta atışı öngörüyle otomobile destek verebiliyor. Siber güvenlik konusu da karşımıza çıkacak.


2030-35 kırılma yıllarına kadar, otonom sürüşle birlikte 300-400 milyar gelir elde edecek yeni bir pazarın oluşacağı öngörülüyor. Ancak bu sürüş tipini benimseme oranı tüketici nezdinde henüz çok düşük. 2030’a kadar binek otomobillerden sadece yüzde 4’ünün 3. Seviye otonom sürüşe sahip olacağı, 2035’te ancak yüzde 17-18 seviyelerine ulaşabileceği görülüyor. Arz-talep dengesine baktığımızda dijitalleşmenin katkısıyla maksimum yüzde 20’lere ulaşabileceğini söyleyebiliriz. Orta düzey otonom sürüşün ise 2035’e kadar yüzde 40’lara kadar çıkacağı araştırmalarda dikkat çeken farklı bir nokta. Bu senaryolar alt metni olan bilimsel verilere dayanıyor. Premium araç üreticileri zaten otonom sürüşe hazır olacak bütün donanımları araçlarına entegre etti, sadece yazılım yükseltmeyle otonom sürüşe erişecekler. 2030’a kadar zayıf giden bir trendin akabinde 2035 itibarıyla farklı bir manzara bizi bekliyor. Her 3 araçtan 1’ini otonom olarak görebileceğiz. Var olan yarı otonom sürüşlerle adapte olan kullanıcılar, araçla geçirdikleri vakti daha iyi değerlendirmek için tam otonomu talep edecek. Akademik üniversite araştırmalarında gördüğümüz kadarıyla park etmeden sıkışık trafikte ilerlemeye, verimli yakıt tüketimine değin önemli bir ilgi var. 


Bu araçlar yeni yönetmelikte de ifade edildiği gibi çift modlu olarak tanımlanıyor, yani manuel veya otonom. Bizim coğrafyamızda veya Ortadoğu gibi ülkelerde tek başına otonom sürüşlü araçlar şu an için radikal ve iddialı olur. Çünkü ekosistem sadece aracı yeterli görmüyor, yolun, tabelanın akıllı olması, hatta sürücü bilincinin de yüksek seviyede olması gerekiyor.





Kaynak; Sarjagel Genel Müdürü Selçuk Nazik ile Motor Aşin CEO'su ve İTO 52. Komite Başkanı Saim Aşçı'nın Görüşleri  / Basın Bülteni

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız Bizim İçin Değerlidir..